Rss Feed
  1. İYİ BAYRAMLAR!

    28 Temmuz 2014



  2. pantane argan


    Uzun süreden beri şööyle mucizevi bir saç ürünü arayışındaydım. Hani birine denk gelirsiniz de, işte tam da saçımın ihtiyacı dersiniz. Ne ucuz, ne de pahalıdır ve artık saçlarınız onunla canlanacaktır...

    Yok, açıkçası mantıksız bir giriş olurdu bu benim için. Keza ben ömrüm boyunca aradım desem yeridir. Çünkü saçlarımdan hiçbir zaman memnun olmadım, zaten hangi kadın memnundur ki? 

    Pantene Argan Yağlı Elixir elime geçtiğinde biraz da Argan mucizesine güvendim diyebilirim. Malum, artık her markanın argan yağlı bir şeyi var son zamanlarda. Eh, Pantene' in neden olmasaydı? Belki bu sefer işe yarardı! Hem Bergüzar Korel' de memnundu :) diyerek kullanmaya başladım, kullandım ve nihayetinde bitirdim!

    En büyük vaadi olan saç onarımı dışında da memnun kaldım diyebilirim. Memnuniyetsizliğimin sebebi, saçımın haddinden fazla kuru olması da olabilir, Pantene'in sözünü tutmaması da...

    Ben ürünü geneliyle 2-3 gün aralıklarla kullandım. Çünkü gerçekten her gün kullanırsanız, her gün de saçınızı yıkamak zorunda kalırsınız. Denedim ve saçımın dalgalı, kupkuru, yıpranmış haline ve üründen birkaç damla kullanmama rağmen o yağlı görünümden de kurtulamadım. Aslında yağlı görünüm de nedir, sonuçta yağ sürüyoruz saçımıza! 
    Sözün özü, kuru ve yıpranmış saçlarım ilginçtir ki her gün kullanırsam, literatürde yeni bir akım başlatarak, yağlı ama hala kuru ve yıpranmış saçlara dönüşüyor.  Tabi her kullanımımda ucunu kaçırıp, bol kullanırsam da olumsuz sonuç veriyor.
    Tabi tekrar ediyorum, bu durum günlük kullanım için geçerli... 

    Öte yandan benim kullandığım aralıklarla, gün aşırı ya da 2-3 günde bir, hele ki saç yıkamanın sonrasında kullanıldığında, işe yarıyor diyebilirim. Hatta saçlarınızla bir sorununuz yoksa ve sadece hafif bir bakım istiyorsanız, hafta da bir bile kullanabilirsiniz. Saçlar kesinlikle ağırlaşmıyor, kabarmıyor ve kuruduğunda ise çok daha doğal duruyor.

    Hayır maalesef benim saçımı çok da yumuşatmadı ama saçlarım normalden çok çok daha sert, bu da bir gerçek...

    Kokusu yoğun, az kullanıldığı halde gayet de saçınıza siniyor ama beni pek de rahatsız etmedi.
    Şişesini çok pratik buldum, hatta aylık şok kürler için kullandıktan sonra atmamak akıllıca olur.

    Tüm şişeyi bitirmem 1,5- 2 ayı buldu diyebilirim. Saçım hala yıpranmış ve onarılmamış durumda tabi :)
    Bu ürün işe yaramıyor demek için, sanırım şampuan, saç kremi, maske ve yağı, yani tüm seriyi beraber kullanmak gerekir.

    Başa dönersem; hayır saçımı ilk günden bu yana onarmaya başlamadı ama daha doğal ve baş edilebilir hale getirdi.
    Hem fiyatıyla, hem de istediklerimin 2 sini bana vermesiyle muhtemelen tekrar satın alıyor olacağım. Bir şansı daha hak ettiğini düşünüyorum.

    Yani hayallerimin ürünü hala o olabilir ya da hayatımın saç ürününü bulmama daha vaktim var.
    Sevgiler!

  3. MELODİ' NİN MİMİ

    14 Temmuz 2014




    İlk Mim, ilk heyecan...

    Çok severek takip ettiğim Melodie' nin Pembe Dünyası 'nın tatlı sahibesi, beni mimlemiş.
    Hal böyle olunca ilk fırsatta yanıtlamak için bilgisayar başına geçtim.
    Bakalım Melodiecim neler sormuş, ben neler demişim:




    Aşk mı Bağlılık mı ?
    Aşk biter bağlılık kalır. eh ben aşkı seçeyim de ömrü olan 3 yıl bana kar kalsın.



    Gurur mu Teslim olmak mı?

    Gurur ama ekarte edebilen varsa teslim bayrağını çekerim.



    Sarışın mı esmer mi ?

    Esmer ama bazı sarışınlarda tercihim tepe taklak oluverir.



    Yeşil göz mü mavi göz mü? 

    Yeşil gözlere bakmaya doyulmaz



    Et mi tavuk mu?

    İkisiyle de aram pek yok ama mecbur kalırsam tavuk yerim.



    Karpuz mu kavun mu ?

    Karpuzu arada sırada tercih ederim ama kavunu hergün yiyebilirim.



    Gümüş mü altın mı?

    İkisinden de pek hoşlanmam, yaşasın bohem takılar!



    Kedi mi köpek mi?

    Zor tercih... Köpeklere bayılıyorum ama şehir hayatında imkanım 3 kediye elveriyor.



    Beyaz mı siyah mı?

    siyah!



    Yağmur mu güneş mi?

    Eğer evden izliyorsam yağmur ama dışardaysam güneş. Islanmaktan nefret ederim de :)



    Mesajlaşmak mı aramak mı?

    Kesinlikle aramak! Mesajları okumayı ve okuduktan sonra dönmeyi çoğu zaman unuturum, eh biraz da üşenirim :)



    Bodrum mu Çeşme mi?

    Bir Bodrumlu olarak bundan gurur duyuyor ve Bodrum'u tek geçiyorum.



    Deniz mi Havuz mu?

    Deniz... Ucu bucağı en görünmeyeninden!


    İşte yanıtlarım böyle... Bu keyifli yaz mimi için Melodie' ye çok teşekkür ediyorum.
    Yanıtlamak isteyen varsa merakla bekliyorum!

    Sevgiler

  4. dus jeli


    Yaz gelmiş ve ruhumuza bile dokunan sıcaklar iyiden iyiye kendini hissettirmişken, şehirde oturanların en büyük kaçış alanı ''banyolardır''
    80 - 90 m2 evlerimizde deniz hayaliyle dolup taşsak da, yapabileceğimiz en büyük lüks, duşa girmek oluyor.

    İşte benim de bu ferahlama anlarımda en sık kullandığım ürün, hiç şüphesiz duş jelleri!
    Sabun sadakatimi sonuna dek korusam da, çıkmadan önceki son hamlem olan duş jeli kullanmak, o banyonun da vazgeçilmez ritüeli oluyor.

    Yves Rocher de, ürünlerini kullanmaktan keyif aldığım, demirbaş isimlerden biri.
    Şu zamana dek makyaj ürünlerini çok az satın almış olsam da, bakım ve banyo ürünlerini yıllardır güvenle ve özellikle tercih ederim.
    Markanın hali hazırda kullanmakta olduğum ürünlerini size elverdiğince yazacağım.

    1959 yılından bu yana, faaliyet gösteren Yves Rocher (iv roşe diye okunur), eskiden orta halli tüketiciye hitap etmezken, son yıllarda artık her bütçeden alıcı bulmaya başladı. Özellikle kendi deneyimlerimden yola çıkarsam; eskiden mağazalarının önünden bile geçmezken, şimdilerde rahatça satın alabildiğimi, hatta hemen hemen her ay gerçekleştirdikleri kampanyalarla ürünlerini bolca stoklayabildiğimi bile söyleyebilirim.

    Özellikle Yves Rocher kart sahiplerine sundukları avantajlarla kalbimi her alışverişte daha da fetheden markanın şimdi dilerseniz asıl konumuz olan duş jellerine bir göz atalım.

    Öncelikle Aromalı, Meyveli ve Organik duş jelleri olmak üzere 3 ürün çeşitleri var.

    Organik olanalar, paraben, silikon, mineral yağ ve renklendirici içermiyorlar. Evet belki alıştığımız jel kokusu gibi değil kokuları ama açıkçası hiçbir banyomda da beni rahatsız etmedi. Hatta bu ürün grubunu, ferahlık konusunda diğerlerine oranla çok daha başarılı buldum. Ayrıca cildi gerçekten de kurutmuyor.

    Benim seçimlerim; Akasya ağacı balı ve Aloe Vera özlü olanlar...

    Aromalı duş jelleri ise, ki işte benim özel ilgi alanım da bu, dünya bahçelerinden konseptiyle, sizi adeta Brezilya' nın kahve kokulu sokaklarından geçiriyor, Fransa' nın lavanta tarlalarına misafir ediyor, hiç olmadı kendinizi Meksika'da limon bahçelerinde ya da İspanya' da nar ağaçları içinde hissetmenize sebep oluyor.

    Her seferinde farklı bir deneyime davet eden seriden bu yazı için benim seçtiklerim;
    Brezilya Kahve Çekirdeği
    Florida Greyfurtu
    ve Florida Portakalı

    Son olarak meyveli duş jellerinden bahsetmek istiyorum.
    Bu seri, kalıcılık konusunda gayet iddialı diyebilirim. Sadece meyve değil, çiçek kokularını da teninize hapseden seri, daha farklı ve daha büyük ambalajlarda satışa sunuluyor.

    Seriden benim seçimimse organik vanilya oldu. Rahatlayıcı etkisi ve bitkisel olması sebebiyle bana keyifli bir banyoyu garanti ediyor.




    Siz de bu güzel duş jellerine, web siteleri ya da mağazaları aracılığıyla sahip olabilirsiniz.
    Dünya bahçelerinden serisinde bu ara çoğu çeşidin, 10.90 TL yerine 6.90 TL olduğunu da ekleyeyim.

    Keyifli banyolar o zaman...



  5. Merhaba!

    Henüz buralarda yeniyim ama çekilişleri herkesin (benim gibi) sevdiğini bildiğim için,
    ayağımın tozuyla beğeneceğinizi umduğum bir tanesini de ben başlatıyorum.
    Çekilişte gördüğünüz her hediye, tamamen tarafımca satın alınmıştır.
    Bütçem mütevazi olsa da, son dönemlerde revaçta olan bakım ürünlerini dahil etmek istedim.


    Bu kutuda neler var bir bakalım öncelikle:

    * Avon Make Me Wonder Parfüm (50ml)

    * Yves Rocher Culture BIO Duş Jeli (200ml)

    * Garnier 3'ü 1 Arada Temizleme+Peeling+Maske (150ml)

    * Toni & Guy Deniz Tuzu Etkili Şekillendirici Sprey (75ml)

    * Mades Stackable Body Milk  / Çiçek Kokulu - Turuncu Seri Vücut Sütü (100ml)

    * Mades Stackable Banyo Tuzu / Zambak Kokulu - Mavi Seri (20gr)

    * Maybelline Baby Lips - Cherry Me

    * Alouette Makyaj Temizleme Mendili (20 adet)

    * Eklips Matchbox Nail Files

    * Selesta Life Portakal - Zeytinyağlı Bitkisel Sabun

    *Watsons Metro Cımbız


    Çekiliş şartlarına gelirsek;

    Tek zorunlu şartım sağ tarafta yer alan; İzleyiciler bölümünden bloğuma katılmanız ve
    size ulaşabileceğim bir mail adresi bırakmanız...

    Ama olmaz, ben ek haklar da isterim derseniz;

    Bloglovinden beni takip etmek +1 hak
    G+ dan beni çerçevelerinize eklemek +1 hak
    Facebook aracılığıyla çekilişi herkese açık olarak paylaşmak +1 hak
    Twitter'dan beni takip edip, çekilişi duyurmak  +1 hak
    İnstagram profilimi izlemeye alarak, profilimdeki çekiliş fotoğrafını #ecefobi etiketiyle  paylaşmak +2 hak 
    Bloğunuz varsa, fotoğraflı şekilde çekilişi duyurmak +3 hak getirecek.

    NOT: BAZI KATILIMCILAR YORUM KISMINI GÖREMEDİKLERİNİ BELİRTİYORLAR, ANASAYFADAN ÇEKİLİŞE KATILIRKEN GÖRÜNMEZ AMA ÇEKİLİŞ POSTUNU TIKLARSANIZ, YANİ ÇEKİLİŞ YAZISINI AÇARSANIZ EN AŞAĞIDA YORUM BÖLÜMÜNÜ GÖREBİLİRSİNİZ... 


    Tüm hesaplarıma sağ taraftan ulaşabilirsiniz.
    Linkleri bırakmayı lütfen unutmayın...
    Çekilişe son katılım 15 Ağustos saat 23:59 olup, bu tarihten sonra katılımlar kabul edilmeyecektir.
    Sonuç, 3-4 gün içinde randomla belirlenecek ve bloğumda duyurulacaktır.
    Ayrıca sosyal medya hesaplarınızı çekiliş bittikten sonra açık tutmanızı, takip ve paylaşımlarınızı kontrol edebilmem adına, rica ediyorum.
    Son olarak, lütfen çekiliş sonucu açıklanana dek, paylaşımlarınızı profillerinizden silmeyiniz. Tek tek kontrol sağlayacağım için, silinmiş paylaşımları maalesef kabul edemeyeceğim.

    Bol şans diliyorum...









  6. woman


    Yanlış zamanda doğmuşum!

    Bu cümleyi hepimiz, ne de çok söyler dururuz. Genelde 1960 ve 70 ler çoğunluğun tercihi olsa da, benim kalbim hep 1920'lerden yana oldu!
    En özendiğim kadınlar da elbette ki, flapper kadınlar...

    Saçlardaki o nefis aksesuarlar, ellerde yelpazeler, upuzun inci kolyeler, incecik kaşlar, kısa saçlar, masum ama cesur makyajlar ve tabiki caz! İnsan daha ne ister?

    Bu kadınlarının en önemli özelliği, dönemin en özgür kadınları olmalarıydı. Uzun sigaralarıyla caz kulüplerinde arz-ı endam edip, gerçekten hiçbir şeyi takmaz ve ''flapper'' ın sözlük anlamını hakkıyla yerine getirirlerdi.
    Flapper = Serbest Davranışlı Genç Kadın

    Birine ismini sorduğunuzda kesinlikle kısaltılmış haliyle cevap verir, buğulu makyajlarıyla ellerinde hep bir kitap olurdu
    Evdeki sinmiş, sessiz victorian ev hanımlarından çok farklıydı bu kadınlar. Toplumun her alanına karışmışlardı ve elde ettikleri özgürlüklerini muhafaza etmek için de, gerçekten çok çalışıyorlardı ki buğulu göz makyajı bir nevi oluşan gözaltı morluklarını uyumlamak için moda olmuştu. Ehh, tamam belki biraz da uyuşturucu izlerini kamufle etmek için de olabilir...

    Kısacası bu özgür ama kısa dönem, tüm dünya kadınları için bir devrim niteliğindeydi.

    Dünya ekonomik kriziyle son bulan ve ardından patlayan 2. Dünya Savaşıyla tamamen hayatlardan çıkan flapper akımı, son yıllarda tekrar ilham verse de, tek başarılı olduğu alan sadece sinema sanatıyla kısıtlı kalıyor.
    ''Chicago'' ve ''The Great Gatsby'', bu güzel kadınlara adeta bir selam niteliğinde!





  7. nuri bilge ceylan



    Kış uykusu...
    Şu ara hepimizin övgüyle söz ettiği, kimimizin izleyip, kimimizin henüz kendini izlemeye hazır hissetmediği, Nuri Bilge Ceylan filmi... Ki, yazının bundan sonrasından NBC olarak anılacaktır kendisi.

    Bundan 1 ay kadar önce, telefonlarımıza düşen tweetlerle öğrendik Cannes' dan gelen güzel haberi. Soma faciasının ardından, acımız hala tazeyken, az da olsa, ülkece gururlanmıştık bu ödüle. Zaten son yıllarda ülkece yaşadığımız acılar öyle çok ki, nadir de olsa gelen sevinçlere kayıtlı kalabilmemiz bile adeta bir mucize!

    Ben haberi aldığımda, filmin yarıştığını dahi hafızamdan silmiştim. Evet bir ara adaylıktan çekildi dedikodularını okumuştum ama sonrasını takip bile etmemiştim.. 

    NBC, dürüst olmam gerekirse, çok da sevdiğim bir yönetmen değildir. Benim gözümde fotoğraf sanatçısı olarak çok daha başarılı olmuştur. Filmlerini ise, fotoğraflarını birleştirip vizyona sokmuş edasıyla izlemişimdir. Filmlerinin teknik yönünü, kullandığı renklerin muazzamlığını ve konumlandırmalarını elbet de başarılı bulmuşumdur ama bu alandaki övgüsü, belki başka bir post konusu olabilir. 
    Şimdiye dek izleyiciyle buluşan 8 filminden sadece ''Üç Maymun'' benden geçer not almıştır. Sanırım o filmde tüm yönetmenlik kabiliyetini, Yavuz Bingöl' ü aktör haline getirerek harcamış ve Cannes'dan da ''En İyi Yönetmen'' ödülüyle dönerek, tutkuyla sevdiği yalnız ve güzel ülkesine bunu başardığını ispatlamıştır.

    Üç Maymun dışında çoğunluğun sevdiği diğer bir filmi de ''Bir Zamanlar Anadolu' da'' olmuştur ki o filmle yine Cannes' dan Jüri Büyük Ödülü' nü kucaklamıştır.

    ''Uzak'' ve ''İklimler'' in de Cannes' da yarıştığını düşünürsek, NBC 'ın Altın Palmiye'yi yıllardır kafasına koyduğunu ve neredeyse tüm kariyerini buna odakladığını rahatça söyleyebiliriz, tabi mutlu sonun gelmesinin de rahatlığıyla.

    Velhasıl, sonunda filmin 3 saat 17 dakika olan süresini göze alarak sinema salonundan içeri, ayaklarım az biraz geri geri gitse de bugün girebildim! Göze alarak dememin sebebi, filmin ardından geçmek bilmeyen ve nihayetinde bir ağrı kesiciyle sonlandırdığım 6 saatlik baş ağrımla açıklanabilir belki.

    Filmin tanıtımında paylaşılan konu:

    Aydın (Bilginer) emekli bir oyuncudur; aktörlüğü bıraktıktan sonra Orta Anadolu'da kendi halinde küçük bir otelde çalışarak günlerini geçirir. Hayatında ise iki kadın vardır: Kendisine her anlamda uzak ve soğuk olan genç karısı Nihal (Sözen) ve boşanmış olan kız kardeşi Necla (Akbağ). Kışın bastırması ve kar yağışının artması bu küçük taşrada en çok Aydın'ın sinirlerine dokunur ve onu uzaklara gitmeye teşvik eder.

    Elbette spoiler vermeyeceğim fakat konunun pek de bu olduğunu da söyleyemeyeceğim. Keza Aydın, yer yer geçmişteki başarılarının övüncünü hala dillendiren, baba yadigarı otelinde ise sadece hayatı erteleyen bir karakter. Hayatından da gayet memnun aslında. Problemse, çevresindeki insanların ondan memnuniyetsizliği diyebilirim! Çünkü herkesin içten içe bir derdi var Aydın'la ve çoğu da maddi...

    Kısacası film tamamen Aydın' ın merkezinde ilerliyor ve olaylara objektif de olsa, Aydın' ın çerçevesinden bakıyoruz. Genç eşine içten içe sinir oluyor, ablasını gereksiz buluyoruz. Davalı olduğu kiracısına ise biz de kızıyoruz.

    Fakat NBC, filmin ortalarına doğru yavaş yavaş Aydın' ın çerçevesinden çıkartıyor bizi ve bu sefer neden çevresindeki insanların Aydın'a bu şekilde davrandıklarını anlamaya başlıyoruz.


    Filmin yıldızı, elbette ki, Haluk Bilginer. Zaten film, daha önce de belirtitğim gibi Aydın' ı anlatıyor. İyi fakat oldukça tiyatral bir performans sergilemiş ne yazıkki. Özellikle Demet Akbağ ile geçen ikili diyaloglar keyifle izlense de, tiyatroda insan gerçekçiliği izliyormuşuz havasında geçiyor. Filmi izleyenlerin de ortak noktası, bu sahnelerin fazlaca uzun ve didaktik tutulması.

    Demet Akbağ' ı yardımcı kadın oyuncu kontenjanında, isminin hatırına izliyoruz.
    Melisa Sözen, oldukça toy ve başarısız kalmış.
    Nejat İşler de olmasa da olurmuş diyor insan.
    Bu üç isim yerine başka isimler oynamış olsaydı, eminim sonuç çok da farklı olmazdı.

    Fakat... Aydın' ın yardımcısı olan, aynı zamanda otelin işlerini üstlenen Hidayet için aynı durum geçerli değil.
    Ayberk Pekcan' ın canlandırdığı Hidayet, belki de filmin tek doğal karakteri.

    NBC filminden bahsederken, görselliği atlamak olmaz. Diğer filmlerinin aksine bu sefer çok fazla efekt kullanmamış, kullandığını da berbat etmiş. Hele filmin başında bir duman efekti var ki... Sadece bu alanda staj yapan gençler, o da ilk filmlerinde ancak bu kadar kötü iş çıkarır.
    Öte yandan, yine fotografik sahneler keşke orada ben de olsam dedirtiyor tabi insana ama daha önceki filmlerindeki kadar izleyicinin gözüne sokmuyor bunu. Yönetmen bunu arka planda ve yeteri kadar yapmayı bu defa başarmış.

    Toparlarsak... Aslında yazılacak daha çok şey var film hakkında ama spoiler vermeme kaygım yüzünden yazamıyorum. Sadece ek olarak şunu da belirtebilirim ki, sonunda bir uyanış söz konusu... Bu uyanışın neyden geldiği, neyin sebep olduğu ya da amacına ulaşıp ulaşmadığı maalesef muallakta ve başımı 6 saatten beri ağrıtan durum da zaten bu!

    Kimi eleştirmenlerin aksine, Nuri Bilkge Ceylan imzalı Kış Uykusu' nın hala bir olgunluk eseri olduğunu düşünmüyorum. İlk filmlerindeki senaryo yetersizliği, iki mesleği birbirine karıştırma meselesi ya da üstün körü karakter analizlerini çoktaaan aşmış, ama... hala istediğini tam anlamıyla anlatamadığını düşünüyorum.

    Sinema bir deneyim işi. Kimi yönetmenler ilk eserleriyle öyle başarılar yakalar ki, sonrasında çıtayı hep yüksek tutmak zorunda kalır ve kariyerlerine başarısızlıkla noktayı koyarlar.
    Kimileriyse, NBC gibi, yavaş yavaş öğrenir, kendini geliştirir ve son noktayı unutulmaz kılarlar.

    Belki bir sonraki filminde gelir o nokta, kimbilir?