-
GÖNDERİN, GELSİN 2015
31 Aralık 2014
Gerçekten özel bir yıl olsun 2015... Hani unutulmaz olanlar vardır ya, işte onlardan.
Hatırladıkça gülümsetsin, bol eğlenceli ve keyfili geçsin.
Çünkü en çok buna ihtiyacımız var.
Ve tabi dilekler...
Elbette ki denenecek, bazıları gerçekleşecek, bazıları yarı yolda kalacak ama tekrar denenecek...
Eh, alınan yeni kararlarda istikrar da lazım...
Ne olursa olsun, vazgeçmeyin olur mu?
En üzücü anınız, Gratis indirimini kaçırdığınız an olsun sadece.
2015 e veda ederken, iyi ki yaşamışız bu yılı diyelim hep beraber.
Sevgiler!
Gönderen ecefobi zaman: 14:55 | 3 yorum | Bunu E-postayla Gönder BlogThis! X'te paylaş Facebook'ta Paylaş |
-
Alcon AIR OPTIX® COLORS kontak lensler; gri kış günlerinde bakışlarınıza renk katarak, ortamı ısıtmanıza yardımcı olacak.
Göz bakımında dünya lideri Alcon tarafından üretilen ve güzellikle konforu aynı anda sağlayacak şekilde tasarlanan AIR OPTIX® COLORS renkli lensler; kış günlerinin gri havasını dağıtmamıza yardımcı olacak.
Parlak Mavi, Mavi, Gri, Gümüş Gri, Zümrüt Yeşili, Yeşil, Ela, Bal Rengi ve Kahverengi ile 9 renkten oluşan geniş bir yelpaze sunan AIR OPTIX® COLORS kontak lensler; “3’ü 1 arada” teknolojisi ile doğal ve canlı bakışlara sahip olma imkanı sunuyor.
Koyu bordo ve koyu kırmızı rujlu dudakları; sadece bolca maskara kullanarak öne çıkartan bu kışın makyaj trendinde; AIR OPTIX® COLORS kontak lensler ile sade ama aynı zamanda baştan çıkarıcı bir etki yakalamak mümkün olacak.
Silikon hidrojen yapısı ile lens içinden 6 kata kadar daha fazla oksijenin geçmesine izin vererek, gözlerin maksimum düzeyde nefes alabilmesine olanak sağlayan AIR OPTIX® COLORS kontak lensler; renkli bakışlara baştan çıkarcı bir doğallık ekliyor.
Alcon tarafından nefes alma özelliğiyle, güzellik ve konforu aynı anda sağlayacak şekilde tasarlanmış AIR OPTIX® COLORS renkli lenslerinden; numaralı ve numarasız olarak edinmek mümkün.
*Göz kontrolü ardından reçete ile satışa sunulan AIR OPTIX® COLORS renkli lenslerin, 1 ay süreyle günlük olarak kullanılması öneriliyor. AIR OPTIX® COLORS kontak lensleri; her bir eşsiz rengin, kullanıcının kendi göz rengiyle hafifçe karışmasına izin veren, irisin ince renk farkını taklit eden çığır açıcı üçü bir arada FreshLook® COLORBLENDS® teknolojisi ile üretiliyormuş. FreshLook® COLORBLENDS® teknolojisi ayrıca göz ile renk etkileşimini azaltmak için rengi lens malzemesi içinde muhafaza ediyor.
*AIR OPTIX® COLOR kontak lenslerinin uygunluğu için göz doktorunuzu ziyaret etmek zorunda olduğunuzu da unutmamakta fayda var.
AIR OPTIX® COLORS kontak lensler hakkında daha detaylı bilgi almak için;
Bir boomads advertorial içeriğidir.
Gönderen ecefobi zaman: 01:27 | 0 yorum | Bunu E-postayla Gönder BlogThis! X'te paylaş Facebook'ta Paylaş |
-
5 TL.YE DİŞLERİMİ BEYAZLATTIM!
16 Aralık 2014
Birkaç haftadır İzmir' de dişlerimi beyazlatabileceğim bir klinik arayışındaydım. Farklı semtlerdeki kliniklere danıştım, merkezleri aradım ama 5-10 dakika süren bu işlem için söylenen fiyatlar, adeta dudak uçurtan cinstendi.
Hal böyle olunca bitkisel yöntemleri deneyim dedim ama bu konuda pek de başarılı olamadım.
Arayışlarım böylelikle sonuçsuz kaldı, taa ki Rossmann' a uğrayana dek!
Benim mucizemin adı Perlodent med oldu.
Ağız ve Diş Sağlığı haftasına özel olarak; Rossmann, reyondaki ürünlerinin fiyatlarını ciddi oranda düşürmüştü. Dişleri beyazlattığını iddia eden bu ürünü de, 5 TL gibi komik bir fiyata görünce hemen denemek istedim.
Öncelikle ürün, jel kıvamında, oje gibi fırçaya sahip ve kolayca dişlere sürülüyor.
Kullanırken rahatsız etmiyor. Tadı ise standart bir diş ürünü gibi. Yani diş hekiminize gittiğinizde kullandıkları maddelerin tadı neyse, bu da onun gibi...
İlk gün, isteksiz ve pek de inanmadan kullandığım bu üründe farkı hemen gözlemledim. Önerildiği biçimde, 14 gün boyunca, sabah ve akşam, günde 2 defa, dişlerimi de fırçaladıktan hemen sonra kullandım. 15 dakika boyunca da bir şey yiyip, içmedim.Tamam, bazen 15 dakika bekleyemedim
Sonuç gerçekten de muazzam ve etkili! Tam da ambalajında belirtildiği gibi, Easy Whiye!
Tüm kahve, çay lekeleri, sigaranın uzun vadede sonuçları 14 günde silindi, gitti. Ürün ciddi anlamda vaatlerini yerine getirdi. Gerçekten de bunu beklemiyordum!
Daha önce de kliniklerde dişlerimi temizlettiğim, beyazlattığım elbette olmuştu ve inanın bana bu ürünü kullanmanın verdiği sonuç, tamamen aynı!
Diş hekimleri ne der, içeriğindeki maddeler aynı mıdır bilmiyorum ama böyle mucize ve komik fiyata satılması pek de hoşlarına gitmeyecektir.
Üstteki çizelgede de görebileceğiniz gibi, günlük beyazlatma/temizleme oranları yer alıyor. Benim dişlerim, çizelgenin sonlarındaki 18-19 rakamları kadar kötü durumda olmasa da, başta da belirttiğim gibi, yine de 14 günü tamamladım. 0 daki görüntüyü elbette elde etmedim ama 2. görüntüyü tamamen yakaladığımı gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
Ürünün bir de diş macunu mevcut ve o da 2-2.5 TL gibi çok düşük bir rakama satılıyor. O da aynı şekilde beyazlatmayı vaat ediyor ama fırçalı jel hali benim için gayet pratik. Ürüne güvendiğim için, elimde kullanılmayı bekleyen diş macunları bitince alabilirim.
Dün gittiğim Rossmann şubesinde jel kalmamıştı ama diş macunu vardı. Satış görevlisi, diğer şubelerde olduğunu ve hala 5 TL ye satıldığını belirtti. Yani böyle bir sıkıntınız varsa ya da yedekte böyle mucizevi bir ürün bulundurmak isterseniz, Rossmann' a gidişinizde Perlodent med i almanızı öneririm.
Sağlıklı ve bembeyaz gülüşler dileğiyle :)Gönderen ecefobi zaman: 15:04 | Etiketler: diş beyazlatma, diş jeli, diş macunu, diş temizliği, easy white, Perlodent med, rossmann | 15 yorum | Bunu E-postayla Gönder BlogThis! X'te paylaş Facebook'ta Paylaş |
-
KAPANDI - YILBAŞI ÇEKİLİŞİ BAŞLASIN
4 Aralık 2014
Instagram çekilişim devam ederken, blogumun yılbaşı çekilişini de söz verdiğim gibi hemen başlatmak istiyorum.
Yine kendi bütçem elverdiğince, ilk çekilişimde olduğu gibi dolu dolu bir paket hazırladım size, umarım beğenirsiniz.
Görselde yer alan hediyeler, sadece bir kişinin olacak.
Hediyelere daha yakından bakmak isterseniz, biraz yaklaşınnnn:
H&M 'in, içinde 18 adet far ve 2 allığı olan bu tatlı paleti. (hiç kullanılmadı ve çekiliş için alındı)
Dove, Dermokil, Madame Coco ve Palmolive ürünleri...
Daha önce birkaç blogda hakkında olumlu yazılar okuduğum Pretty Perfect Facial Roll-on (size yüz, kendime de göz için olanını aldım),
yurtdışı bloglarında gördüğüm ve ordaki Migroslarda satıldığını bildiğim, burda da satılmaya başlayınca hemen ve yine sizin için aldığım I am Naturel Cosmetics (Rose serisi) gece kremi.
Essence' in naneli dudak parlatıcısı ve Golden Rose oje,
tabi bir de Elidor'un tam boy şampuanı ve saç kremi var...
Çekilişin zorunlu şartlarına gelirsek;
İzleyiciler bölümünden bana katılmanız,
G+ dan takibe almanız.,
Size ulaşabileceğim bir mail adresini de yorumlarınıza eklemeyi unutmayın...
Ek haklar ise;
Twitter, Instagram, Facebook ve G+ paylaşımlarının her biri (+1) hak getirecek.
Beni twitterda takip etmek (+1)
Beni instagramda takip etmek (+1)
Bloğunuz varsa ve en az 50 izleyiciniz mevcutsa, fotoğraflı şekilde çekilişi duyurmak (+3) hak getirecek.
Çekilişin paylaşım linkini yorumlarda belirtmeyi lütfen unutmayın. Instagram da dahil, link bırakılmayan paylaşımlar geçersiz sayılacaktır.
Yurtdışına gönderim yapamıyorum.
Kargo ücretini tabiki ben karşılayacağım.
Herhangi bir sorunuz olursa, blogumun sağ tarafında yer alan ''Bana Ulaşın'' kısmından yazabilirsiniz.
Sonuç her zamanki gibi randomla belirlenecek ve çekilişin bitiminden birkaç gün içinde, instagram hesabımdan videolu şekilde paylaşılacaktır.
Son katılım tarihi 31 Aralık 23:59.
Bol şanslar...
Gönderen ecefobi zaman: 14:38 | Etiketler: cekilis, dermokil, dove, elidor, Golden Rose, h&m, I am Naturel Cosmetics, madame coco, palmolive, Pretty Perfect | 278 yorum | Bunu E-postayla Gönder BlogThis! X'te paylaş Facebook'ta Paylaş |
-
ÇİRKİN KADIN YOKTUR, BOYNER' E GİTMEYENİ VARDIR
3 Aralık 2014
Geçtiğimiz günlerde beni heyecanlandıran bir paket geldi kapıma... Eh, gönderici Boyner, içindeki de Estee Lauder olunca...heyecanlamamak ne mümkün?
Üye olduğum güzellik siteleri ve instagram hesabım birkaç haftadır, Estee Lauder' ın pek popüler olan Double Wear concealerını ve Sumptuous mascarasını birleştirdiği bu ürünün görselleriyle dolup taşıyordu. Kullanımı ve taşıması rahat bu ikili göz ürününü, Boyner sayesinde ben de deneme fırsatı buldum.
Öncelikle (ve özellikle) benim gibi sabah erken saatlerde dışarı çıkan ve iş çıkışı genelde planları olanlar için, çantaya atmalık, gayet pratik bir ürün olduğunu düşünüyorum.
Öte yandan 2.8 ml lik ambalajının, yine benim gibi bir türlü ürünün sonunu getiremeyenler için biçilmiş kaftan olduğu da bir gerçek.
Bir önemli ayrıntı da tabiki fiyatı... Keza normal şartlarda kaliteli bir ürün almak isteğimizde, daha öncesinde deneme şansımız pek de olmuyor. Uçuk rakamlar ödeyip, tenimize uymayan, alerji yapan ya da bir sebep olmaksızın beğenmediğimiz ürünler de eşe-dosta kalıyor. Oysaki 29.00 TL fiyatıyla bu ürün, aramızın iyi olmadığı ve tester isteyince bize gıcık gıcık bakan satış elemanlarına karşı adeta bir başkaldırı niteliğinde!
Benim denediğim concealer şans eseri tenime uydu ve bende yazın bronzluğundan eser kalmadığını bir kere daha idrak ettirdi. 1 numara Light, buğday tenlilerin yine de tercih etmemesi gereken bir ton, mümkünse 2 numara olan Light Mediumu seçsinler. Ben sadece sabitlemek ve tenime tam eşitlemek için pudra kullandım, doğru tonu alırsanız ürün zaten pudramsı hissi size veriyor,
Çok yoğun kıvamda olmasa da, işlevini yerine getiriyor.Ben abartıp güneş lekelerimin üzerine bile sürdüm.Bence hafifliği ve kalıcılığı onun en büyük artısı. Özellikle neme karşı çok başarılı.
Eksi olan kokusu, başta hoş gelmeyebilir ama sıkıntı yok çünkü saniyeler içinde yok oluyor.
10 faktör koruyucu içerdiğini de eklemeliyim. 15 saat kalıcılık vaad ediyor ama 8-9 saat kalıcılıkta kendisiyle anlaştık. Eh, bu da benimki gibi makyaja dayanmayan bir cilde sahip olanlar için gayet karlı bir sonuç.
Gelelim mascaraya... Daha önce Sumptuous Extreme kullanmış ve kirpiklerimin kaşlarıma doğru önlenemez yükselişine şahit olmuştum. İkinci kere Estee Lauder mascara denediğim için,kaç kere nasip olur ki?ister istemez ikisini biraz karşılaştırmış oldum.
Sumptuous Bold Volume açıkça, daha iyi niyetli ve tabiri caizesse ''normal'' bir mascara.
Fırçası daha küçük, dolayısıyla kirpikleri hedefleyeceğim diye sizi uğraştırmıyor, çok daha rahat sürülüyor. Kirpikleri de ağırlaştırmıyor.
Evet upuzuuun kirpikler değil ama 360 derecelik etkiyle hacim ve dolgunluk vaad ediyor. Gece makyajı yapmayacaksanız, günlük olarak kullanacaksanız yeterli.(tamam, adınıza şarkılar yazılabilir ve bir göz süzüşünüzle hayran da bırakabilirsiniz)
Bu ikiliyle ilgili genel görüşümü çok kısa özetlersem; kullanışlı, pratik ve günlük makyaj için ideal. Hatta ortalamanın bir tık üstünde bile denilebilir.
Ürünü Boyner mağazalarından ya da aşağıdaki Boyner Online linkinden satın alabilirsiniz.
http://www.boyner.com.tr/urun/est%C3%AAe-lauder-double-ended-concealer-mascara-rimel-1652101-519208422-0-0.html
Hatta siteye girmişken çok avantajlı yılbaşı setlerine de bakmadan geçmeyin derim.
Son söz Estee Lauder' ın olsun:
''Çirkin kadın yoktur, sadece buna dikkat etmeyen ya da çekici olabileceğine inanmayan kadın vardır''.
O halde, tam da şimdi, Boyner' e uğrayıp, kendimize biraz daha inanma zamanı ;)
Gönderen ecefobi zaman: 14:58 | Etiketler: boyner, Double Wear, estee lauder, Sumptuous | 4 yorum | Bunu E-postayla Gönder BlogThis! X'te paylaş Facebook'ta Paylaş |
-
BLOGLOVIN KAPATILDI
6 Kasım 2014
Son 1 yıldır sitelerin iki de bir kapanıp açılmasına öyle alıştık ki, nihayetinde tepki bile veremez olduk.
Son şanslımız ise, işimiz düştüğünde baktığımız ama izleyicilerimizin bizi maille ve gayet de pratik şekilde takip etmesine, bloglarımızın da daha fazla hit almasına olanak sağlayan, blogger' a giremediğimiz zamanlarda da kurtarıcımız olmuş, hatta ilk çekiliş şartımız haline gelmiş olan Bloglovin.
Siteye 28/10/2014 tarihi itibariyle ''İdari Tedbir'' gerekçesiyle ulaşım sağlanamıyor. Sebebi ya da hangi şikayetin değerlendirildiği konusu ise bilinmiyor... En nihayetinde belirli bir kitlenin kullandığı platform ve büyük kitleler de haberdar değil durumdan.
Elbet de DNS değişikliği gibi yöntemlerle isteyen girebiliyor fakat Bloglovin' deki asıl amaç zaten sizin değil, takipçilerinizin postlarınızı okuyabilmesi olduğu için bu değişiklik de pek anlam ifade etmiyor.
Şimdilik günlük maillerle idare edip, ilgimizi çeken postları, blog adresini yeni sekmeye yazarak idare edeceğiz.
Umuyorum ki, (gerçekten gerekli ve istisna durumlar dışında) siteleri erişime kapatma gibi can sıkıcı ve çağ dışı müdahaleler artık son bulur.
Belki başka hayatta, başka bir ülkede, DNS kodlarını değiştirmeden de kavuşuruz Bloglovin.
Gönderen ecefobi zaman: 23:54 | Etiketler: bloglovin, bloglovin kapatıldı | 5 yorum | Bunu E-postayla Gönder BlogThis! X'te paylaş Facebook'ta Paylaş |
-
İnsanın dönem dönem halleri oluyor. Sevdiği şeyleri bile yapmak içinden gelmiyor.
Benim misal... Hayatımda bir program yoksa, her işi üşengeçliğe rahatça bağlayabilirim.
Blog benim için tamamen keyfi ve kişisel, malum, bunu da her fırsatta dile getiriyorum. Yazmak istersem yazıyorum, ortada bir zorunluluk olmamalı ki hobi olarak kalsın.
Bende de son günlerdeki hobi algısı yazmaktan ziyade, izlemekten yana... Okunmak için beklenen bir Gratis alışverişi postu bile içimden gelmedi. Onlarca film izledim ama haklarında bir post bile yok. Taslaklarda onca yazı varken, programsızım ya, işte bir türlü cümleye bağlayamadım. Sorsan bilgisayar başından ayrılmıyorum ama bloga da odaklanmak hep ertelemelere kaldı. Hatta bir ara eskiden olduğu gibi, sadece instagramdan mı devam etsem diye bile düşündüm. Bu sefer de sadece ürün yorumları olacak, fikirler uzun uzun paylaşılamayacak...
Hayatın programlı olunca çok daha fazla iş yapıyorsun. Ev, dostlar, blog, aile, evlilik, sosyal medya, iş hayatı, projeler... Hepsini pek de güzel idare ederken içlerinden biri-ikisi eksilince tekdüzeliğe geçiveriyorsun. Heves ve heyecanın devam ediyor ama kafan çok farklı odaklarda geziniyor.
Velhasıl; yazacak daha çok şey var. Okunması, paylaşması elbet de keyifli.
Blogun, verdiği hatalardan ötürü, beni sürekli deli eden şablonunu nihayetinde değiştirdim. Umarım beğenilir ve rahat, hata vermeden, tabi bir de keyifle okunmaya devam eder.
Fırsat buldukça buralarda olacağım.
Gönderen ecefobi zaman: 04:59 | 0 yorum | Bunu E-postayla Gönder BlogThis! X'te paylaş Facebook'ta Paylaş |
-
ASLI ve SELİN' LE YAZA VEDA ETTİK
2 Ekim 2014
Merhaba...
İki tatil arasına sığdırılıveren ama dört gözle beklediğim buluşmamız nihayetinde gerçekleşti.
Buluşmayı organize edenler, güzel arkadaşlarım,
Fraisebrownie blogunun sahibesi Aslı ve Selinin Dünyası blogunun sahibesi Selin olunca, davete icabet etmemek tabiki olmazdı.
İzmirli blog sahipleri ve instabloggerlar olarak, Göz Göz Peximet' de gerçekleşen etkinliğimiz bol kaynaşmalı, çokca kahkahalı, keyif dolu ve yeni projelerin önünü açacak fikirle doluydu...
Sevgili Selin ve Aslı, her detayı düşünüp, bizlere harika bir akşam hediye ettiler...
Emekleri, fikirleri ve davetleri için bir kez daha teşekkür ediyorum.
Görsel http://fraisebrownie.blogspot.com.tr/ den alınmıştır.
Ve tabi sponsorlarımız...
Blogger dostu, her koşulda bizi yalnız bırakmayan ve gelirlerinin çoğu kısmını barınaklara ve sokaktaki canlara ayıran MUMYAK
Harika ürünlerini henüz buluşmadayken keşfetmeye koyulduğumuz, yılların güvenilir ismi AMWAY
%100 bitkisel bakım içeren ürünleriyle, defalarca olumlu yorumlarını okuduğum ama bu buluşma sayesinde tanıştığım MOSHOS GARDEN
Saç bakımından daha fazlasını bulabileceğiniz, vaad ettiklerini her zaman ve fazlasıyla karşılayan
HC HAIR CARE
Saçlarımızı yıllardır emanet ettiğimiz, ürünlerini hayvanlar üzerinde test etmemesiyle kalbimi hep fethetmiş olan OTACI
Geniş ürün ağıyla, her ihtiyacınızı bulabileceğiniz ve organik ürünlerini çok sevdiğim
DURANCE İZMİR
Son olarak buluşmaya benden önce geldiği için fotoğraflandıramadığım N11.COM ve lezzetli içecekleriyle buluşmamıza renk katan Kurtnar A.Ş.
Bizi yalnız bırakmadıkları için hepsine ayrı ayrı teşekkürler...
Bu buluşmaların dilerim devamı hep gelir.
Aynı serüveni paylaşan ve bundan mutluluk duyan dostlarımızla daha da çoğalıp, birbirimize destek olmak, blog dünyasının en keyif verici yanı olsa gerek...
Gönderen ecefobi zaman: 15:50 | Etiketler: amway, blogger, blogger bulusmasi, blogger event, durance, durance izmir, hc hair care, hchaircare, izmir, izmirli bloggerlar, kurtnar, moshos garden, moshosgarden, mumyak, n11com, otaci | 3 yorum | Bunu E-postayla Gönder BlogThis! X'te paylaş Facebook'ta Paylaş |
-
KIEHL'S GÜZELLEMESİ
9 Eylül 2014
Ürün çıkar, lansmanı yapılır, herkes dener, yeni seri çıkar ve sonunda ben yazarım.
Şaka bir yana, daha önce bir blog açmış olsaydım da, sanıyorum Kiehl's gibi sevilen ve popüler bir markanın ürününü yorumlamak için bu kadar zaman beklerdim.Kendileri ne kadar 28 günde değişim vaadinde bulunsalar da... Malum her ciltte aynı etki olmayabiliyor, belki ben daha uzun sürede etki görmesi gerekenlerdenim.Kiehl's Midnight Recovery Concentrate, yani aşina olduğumuz adıyla Kiehl's Gece Bakım İksiri' ni 6 ay boyunca ara vermeden denedim. Fotoğraftan da anlaşılacağı gibi, yarıyı geçmiş durumdayım.Öncelikle ürünün cam şişedeki ambalajını gayet şık ve kullanışlı buldum.Sonuçta bir serum ve kafi miktarda (2-3 damla) kullanılması gereken bir serum... Yine cam olan çubuğuyla pekala rahatça istediğiniz damlayı yakalayabiliyorsunuz. Bu da, ürünü hem yeterli, hem de uzun süreli kullanmanıza yarıyor.Tamamen bitki özlerinden elde edilmiş saf yağlar ve damıtılmış bitki özlerinden oluştuğu, ürünün arkasında açıkça belirtiliyor.Hedefi ise, gece boyunca cildi yenileyerek, yumuşak ve parlak hale getirmek ve yorgunluğun etkilerini uzaklaştırmak şeklinde belirtilmiş. Paraben ve mineral yağ içermiyor, ayrıca kokusuz.Gelelim bendeki etkilerine...Açıkçası bende olumlu ya da olumsuz hiçbir fark yaratmadı. Kokusuz denildiği halde inceden rahatsız edici bir kokuya sahip. Evet, başta da belirttiğim gibi, kullanımı çok kolay ve bu kesinlikle büyük bir artı fakat iş asıl hedefe gelince, ürün benim cildimde yerinde saydı durdu.Sürdüğümde hoş olmayan kokusuna karşı, hızlıca da emilmediğini fark ettim. Fazla damla kullanmadığım halde yüzümde yine de haif bir yağ tabakasıyla uyumak benim için hiç hoş olmadı.Lekeli bir cildim var, lekelerde bir değişim olmadı, cildimde bir canlanma olmadı. Yumuşama oldu ama hangi yağı sürersem süreyim yüzüm yumuşardı zaten diye düşünüyorum.Artı olarak sivilce çıkarmaması ise bende olumlu değil, zaten olması gereken bir özellikti, ürünün bir yan etkisini de bu anlamda görmedim.Çok fazla memnun kalan ya da öyle olduğunu belirten kullanıcı oldu. Ben maalesef bunlardan biri değilim ve bana yaramayan bir ürüne (30 ml) 119TL veya (50ml) 169TL ödeyerek, 2. bir şans da vermeyi düşünmüyorum.Bu arada bu seri göz kremiyle beraber kullandığım tek Kiehl's ürünüydü. Markanın başka hiçbir serisini denemediğimi de özellikle belirtmek isterim. Belki benim cildime daha hitap eden bir serum, daha farklı bir postun konusu da (umarım) olur.Bir diğer bahsetmek istediğim Kiehl's ürünü ise Midnight Recovery Eye. Açıkçası bu ürünün tam boyunu kullanmadım fakat o kadar fazla tester verdiler ki, 1 ay boyunca göz kremim sadece bu ürün oldu.Yine serum gibi, göz kremi de aynı içeriğe sahip, parabensiz ve mineral yağ barındırmıyor ve kokusuz.Hedefi ise; şişkinliği ve ince çizgileri azaltıp, daha genç bakan gözlere sahip olmamız...Peki işe yaradı mı? En azından hedefleri konusunda tam olarak evet diyemem ama işe yaramadı da diyemem.Bazı kremlerin yaptığı gibi beze yapmadı ve sabah uyandığımda serumun tersine daha hoş bir ifadeyle aynanın karşısındaydım. Bir de çabucak emilmesi ve gün boyu nemlendirmesi çok olumlu özellikleri arasında.Tekrar almayı düşünmesem de, serum kadar başarısız olduğunu söyleyemeyeceğim.Bu arada yine kokusundan hoşlanmadım, naylona benzer bir kokusu var ama iyi ki kalıcı değil.Dediğim gibi bariz şişkinlikleri azaltmadı, ince kırışıklıklar içinse ben yeteri kadar kullanmadım.Son olarak genelde göz kremlerinde morlukları giderici özellikler ararız. Bu etken, bu kremde maalesef yok, gerçi kremin de böyle bir iddiası yok.Gönderen ecefobi zaman: 23:42 | Etiketler: kiehls, midnight recovery concentrate, midnight recovery eye | 0 yorum | Bunu E-postayla Gönder BlogThis! X'te paylaş Facebook'ta Paylaş |
-
RAPUNZEL SAÇIMI UZATMA, SAÇIMI ANLA
1 Eylül 2014
Güneş ve deniz sonrası saç bakımına Rapunzel saç maskesiyle devam ediyorum.
Bir önceki postta da (TIK TIK) belirttiğim gibi Rapunzel Secret Bambu Kömürü Saç Maskesini 6 gün boyunca 2 kere kullandım. Denediğim diğer ürünlerden de memnun kaldım ama Rapunzel saç maskesinin farkını daha iyi anlayabilmem adına, tatil sonrası da 1 ay kadar tam boyunu kullandım.Öncelikle deneme boyunun ambalajı, kullanım açısından beni daha fazla zorlamış olsa da, tam boyu gayet pratik. Ambalajını da çok şık, çok başarılı buldum.Kokusunu, (içinde kömür kelimesi geçmesine rağmen) şahane bulduğumu belirtebilirim. Gayet de kalıcı...Rengi ise alışagelmiş maskelerin tersine koyu renkte...Kullanım önerisi saçları şampuanlayıp, yıkayıp, duruladıktan sonra, özellikle 10-15 dakika kadar sürüp, bekletmek üzerine, ben de elimden geldiği kadar bu süreyi yakalamaya çalıştım diyebilirim.
Sürdüğüm an itibariyle saçımı yumuşattı ve saç derimin nefes aldığını bana hissettirdi.
Genel anlamda ise saçımı ilk kullanımda onarmaya başladı. Keza uzun süreden beri saçımı açamayacak derecede yıpratmıştım fakat artık doğal formuyla rahatça toplamadan kullanabiliyorum.
Öte yandan saçlarıma parlaklık kattığını ve daha rahat tarandığını da unutmadan ekleyeyim.
Bambu kömürü ise, ürünün içindeki altın malzeme. Bir çeşit terapi, toksin atmaya yarayan bir Uzakdoğu Geleneği...
Sanıyorum maskeyi sürdükten sonra bir bone yardımıyla saçta tutmak, daha da faydalı olacaktır.
Son olarak, ismi sizi yanıltmasın, markanın bu ürünü saçınızı uzatmayı değil, onarmayı ve güçlendirmeyi hedefliyor. Zaten bu hedefi en azından bende ve kullanan birçok kişide de tutturmuş görünüyor.
Her saç tipi ve rengi için kullanabilir ve ürünü 50 ml (şu an indirimde 35 TL) ya da 200 ml (89 TL) lik boyunu web sitelerinden satın alabilirsiniz.
https://www.rapunzelstore.com
Gönderen ecefobi zaman: 21:31 | Etiketler: alternatif kozmetik, rapunzel, sac bakimi, sac maskesi | 0 yorum | Bunu E-postayla Gönder BlogThis! X'te paylaş Facebook'ta Paylaş |
-
ÇEKİLİŞ SONUCU
27 Ağustos 2014
Beklettim, beklettim, beklettim ama sonunda bağlantıma kavuştum ve tüm günümü liste hazırlamakla geçirdim. Yorumları ekranda çıkmayıp da benim duyurumla ya da fark ederek bana ulaşan katılımcıların da hakları eklendi.
Ek haklarla beraber toplam 1022 katılım gerçekleşmiş oldu.
Şimdi gelelim random.org sonucuna...
Şanslı isim, 296. numaraya sahip olan Makyajlı Kareler...
Tebrik ediyor ve hemen mail atıyorum kendisine...
Bana 3 gün içine dönüş olmazsa, çekilişi tekrarlayacağım.
Bu arada kazanamayanlar için yarın bir H&M sürprizi gelecek ;)
Not: Çekilişin videosunu instagram hesabımda bulabilirsiniz...
Gönderen ecefobi zaman: 21:55 | 2 yorum | Bunu E-postayla Gönder BlogThis! X'te paylaş Facebook'ta Paylaş |
-
GÜNEŞ ve DENİZ SONRASI SAÇ BAKIMIM
16 Ağustos 2014
Evet çok gezdik, eğlendik, denize girdik ve bolca da güneşlendik... Bu yaz geldi ve neredeyse geçmek üzere... Bu post ise bir Bodrum manzarası eşliğinde...
6 gün boyunca şampuan ve saç kremini hergün, bakım maskesini de 2 kere kullanıp bitirdim.
John Frieda' nın birçok serisi şu an satışta ama benim gibi işlem görmüş saçlara en iyi terapi, full repair serisi... Daha yıkama esnasında bile yumuşacık saçlara kavuştum ve tararken hiç zorlanmadım. Kuruma sonrası ise saçlarımın doğal dalgaları, sanki kuaförden çıkmışım gibiydi. Hacim var ama çok da doğal bir hacim... Markanın serisi hakkında savunduğu, ağırlık yapmaz vaadi ise kesinlikle doğru. Yağlanma konusu ise tam boyu denediğimde çözülecek, keza her gün kullandığım için bunu anlayamadım.
Eh açıkçası bu derece memnun kalacağımı ben bile düşünmemiştim, tam boyu alınacaklar listeme eklendi bu seri. Serinin ayrıca maske ve serumu da mevcut. Şampuan ve saç kreminin tam boyu ise 25 TL civarında, indirimi bekleyeceğiz elbette ki.
Gelelim Rapunzel' e...
O kadar memnun kaldım ki, tatil sonrası tam boyuyla ürünü kullanmaya devam ettim, hala da ediyorum. Kısaca geçeceğim ürün yorumu, başlı başına bir post haline gelmeyi hak ediyor diye düşündüm. Detayları sonraki postta bulabilirsiniz.
Gönderen ecefobi zaman: 03:06 | Etiketler: full repair, john frieda, rapunzel, sac bakimi | 4 yorum | Bunu E-postayla Gönder BlogThis! X'te paylaş Facebook'ta Paylaş |
-
SONRASI RÜYALAR, RÜYALAR, RÜYALAR...
12 Ağustos 2014
Blogu biraz günlük gibi kullanmak olacak ama... Wi-Fi bulmuşken yazmamak olmazdı tabi.Özlemem dediğim yerlerden biri benim için İstanbul.Açıkcası hiçbir zaman bu şehrin aşığı olamadım, hayatımda ailem dışında en değer verdiğim kişiler burda yaşıyor olsa da, taşınmamak için ciddi ciddi direndim. Eh, maalesef kader kısmet galip geldi ama daha sonra kürçü dükkanı İzmir'e geri döndüm.Elbette ki güzel şehir, hatta dünyanın en güzel şehri belki de ama ben yanlış zamanda yaşadım diyelim. İlerde daha doğru bir zamanda ve daha doğru insanlarla tekrar denerim bu şehri belki de.Aslında ben daha sessiz sakin yerleri seviyorum. Insanlardan uzak ama insansız olmalı. Ben istediğimde aralarına karışmalıyım.Ne iş yaptığım önemli değil ama güne mutlu uyanmalıyım.İşten eve otobüs tepelerinde bayılmak üzere değil de, en fazla 10 dakika mesafedeki evime iş sonrası mayomu almaya gitmeliyim.Akşamüstlerini evin terasında ya da bahçesinde, yanımda Herkül, Zeyna ve Böcek, kitap okuyarak karşılamalıyım, belki arka fonda da Louis Armstrong veya İbrahim Ferrer çalar...Akşamları ise dostlarımı toplamalıyım. Yemek yapmaktan nefret ederim ama tatlı konusunda iş değişir, bu yüzden onlara tarifini tutturduğum cheesecakeleri sunmalıyım.Yanımda biri olmalı mı, olmamalı mı henüz emin değilim ama bu şartlarda mutlu olmalıyım :)Ve tabi bunları yapmak için emekliliğimi beklememeliyim.Herkesin bir hayali vardır işte. Kiminin mutlu bir aile yaşantısı üzerine, kimininse sağlam bir kariyer... Hepsinin bir arada olduğu şanslılardansanız ne mutlu size ama benimkisi de böyle...Tüm hayallerimizin günün birinde hayal olmaktan çıkması ve hayatımıza katılması dileğiyle!Gönderen ecefobi zaman: 13:04 | 4 yorum | Bunu E-postayla Gönder BlogThis! X'te paylaş Facebook'ta Paylaş |
-
SOKAK HAYVANLARI
10 Ağustos 2014
Merhaba
Beni sosyal ağlarda takip edenler bilirler ki, evde 3 adet birbirinden yaramaz kedim var. Her ay da, çok değil sadece 50 TL bütçemden ayırıp, 15 kg mama alarak (eh, her ay mutlaka bir internet sitesinde 15 kg. lık mama indirime girmiş oluyor) sokağımdaki kedileri günde bir defa beslemeye çalışırım.
Benim en büyük kabuslarımdan biri ise, daha dün başını okşadığım ve mamasını verdiğim kediyi ertesi gün ve sonraki günler görememektir. Genelde civarda oturanlardan bir gece sarhoşuna kurban gittiğini öğreniyor olsam da, yine de haber alamadıklarım için belki de iyi bir aileye sahip olduğu temennisini taşımaya çalışırım.
Hayvanseverliğiyle ünlü ve yaşadığım şehir olan İzmir' de, hem de Karşıyaka' da bile işler o kadar kötü ki... İnsanlar ya hayvanları seviyor ya da nefret ediyor. En son apartman yöneticimden, '' bu hayvanları ne diye her akşam besliyorsun, ziyan ve masraf sadece'' cümlesini bile duydum. Çoğu insan için bile bu iş bu kadar basit, sadece ''ziyan ve masraflar''...
Ortada sorunlu bir sistem var ve barınaklar ülkemizde sokaklardan daha içler acısı durumda. İstisnalar arada bazı barınaklarda olsa da, genelde en güçlünün yaşayabildiği bir süreç var.
Kaldı ki zaten belediyelerin en son umursadığı müdürlükleri de, Veteriner İşleri oluyor. 2 yıllık bir belediye geçmişim var ve çalıştığım belediyenin Veteriner İşleri müdürünün, cuma günü saat 16:30 da bildirilen ve ölmek üzere olan bir köpeğe dair söylediği cümle hala kulaklarımda...
''Pazartesi müdürlüğe getirsinler, şanslıysa ve hala yaşıyorsa bakarız''...
İşte halimiz böyle... Yavru halleriyle instagrama fotoğraflarını yüklediğimiz canlar, maalesef 2 gün sonra bir araç altında ya da çoğunlukla açlıktan ölüyorlar. Sokakta doğan yavruların çoğunun 5 aylık bile olmadan öldüğünü biliyor muydunuz?
Yazacak o kadar çok şey var ki... Önemli olansa, neler yapabiliriz kısmı?
*Bitirdiğiniz yoğurt kapları ve yemediğiniz makarna, bezelye, hatta sevmediğiniz pırasayla bir canlının kahramanı o akşam siz olabilirsiniz.
Artık yemeklerinizi çöpe atmayın, çöpün yanına bir kaba koyun.
Kediler bir şekilde çöp karıştırarak şanslarını arayabiliyorlar ama köpekler bunu da yapamıyor...
*Her sabah evden çıkarken bir kap suyu kapınızın önüne koyun.
Komşular rahatsız mı oluyor? Çöpün yanına koyun. Döktüler mi? Bir daha koyun. Onlar vazgeçebilir ama siz kendinizi eve nasıl attığınızı bilmediğiniz bu sıcak yaz günlerinde pes etmeyin.
*Şayet bütçeniz uygunsa, bir kap da mama koyun.
Benim en çok duyduğum cümle şu ''ben hayvan seviyorum ama evde beslemiyorum' tamam, sen yine evde besleme ama madem hayvan seviyorsun neden dışarda beslemeyesin?
İnanın masraflı değil. Ben, başta da belirttiğim gibi yalnızca 50 TL masraf yapıyorum. Aldığım 15 kg mama, çoğu zaman bir sonraki aya bile kalıyor. Hergün en az 10 irili ufaklı kedi benim koyduğum mamayla doyuyor.
*Ben çok meşgulüm, yardımcı olmak isterim ama uğraşamam diyorsanız, çevrenizde bulunan sivil toplum örgütleriyle irtibata geçin. İnternetten eminim 5 dakika içinde, fotoğraflarıyla da güvenilirliği tasdiklenmiş bir sürü örgüt bulacaksınız. İster mama yardımı, isterseniz de klinik yardımında bulunabilirsiniz.
İstanbul'da oturduğum dönem, Göksu Evleri Hayvanseverleri grubuna mama bağışlamıştım. Beykoz Ormanları' ndaki hayvanlara her sabah, üşenmeden mama götüren ve çoğunluğu kadınlardan oluşan bir grup. Mama alıp adreslerine gönderebilirsiniz.
*İşyerinizdeki sorumlularla görüşün.
Sizin için minik ama onlar için dev gibi bir adım. Şimdi her öğlen artan işyeri yemeğiniz çöpe değil de, barınaklara gitse? Bu teklifinizi seve seve kabul edecek, işyerinizden belirteceğiniz saatte artıkları alacak yüzlerce örgüt mevcut. Hem işyeriniz de sosyal sorumluluklar listesine bir yenisini ekler.
*Barınakları ziyaret edin.
Bir canlının yaşam ihtiyaçları karşılansa bile, sevgi ihtiyacı (biz insanların bile) maalesef karşılanamıyor...
Neden bir aile gününüzü piknik yaparak değil de, çoluğu çocuğu alıp, sevgiye muhtaç canların olduğu bir barınakta geçirmeyesiniz ki?
*Eğer bir canlıya ev sahipliği yapacaksanız, bu canlıyı sokaktan ya da barınaklardan edinin.
Petshoplardan asla ama asla hayvan almayın! Bu ticarete ortak olmayın, olmayın ki bu ticaret zayıflasın ve bitsin. Çünkü canın ticareti olmaz, çünkü satılsın diye binlerce km öteden, tuvaletini yapmaması için verilen 2 gram mama ve ilaçlarla gelecek o size.
Çünkü çoğu bu hayvani bile olmayan şartlara dayanamıyor ve yollarda size bile ulaşamadan oraya buraya atılıyorlar.
Bunu kesinlikle siz de reddedin.
Evet sokakta size minnetle bakan kedi ya da köpeğinizin belki uzun tüyleri, güzel gözleri olmayacak ama onu kurtardığınız için size hepsinden daha çok bağlanacak...
*Hayvan sahiplenme kararınızı defalarca düşünün. Bir hayvanın ortalama ömrü 10-15 yıldır. Bu kadar yıl sabırla ona bakabilecek misiniz? Bebeğiniz olduğunda yine onu evde kabul edebilecek misiniz? Tüm bunları düşünün ve gerçekten emin değilseniz, şartlarınız biraz daha uygun olduğunda edinin.
*Bu telefonları kaydedin...
Eğer bir aracın bir hayvana çarptığını ve hayvanın yardıma ihtiyacı olduğunu düşünüyorsanız, 7 gün 24 saat hizmet veren bu numaraları arayın!
Siz yardım edemiyor haldeyseniz bile bu 4 belediyenin ücretsiz böyle bir hizmeti var ve maalesef bu durumlar çok karşılaşıyoruz, kaydedin... Varsa başka ilde bildiğiniz böyle bir hizmet, yoruma ekleyin ki, listeyi güncelleyebileyim...
İstanbul: 0 212 453 7370 ulaşamazsanız 153
İzmir: 0 232 293 3980
Ankara: 153
Adana: 153
Son olarak; görmezden gelmeyin...
Görmezden gelince maalesef onların sorunu yok olmuyor, tam tersi siz görmezden geldikçe onların yaşamı yok oluyor.
Evet, dünyada çok olumsuzluk var, tek sorun hayvanlar değil elbette ki...
Yapabiliyorsanız zaten yardıma ihtiyaç duyan insanlara da yardım edin. Ama bu postun konusu sokak hayvanları, o yüzden bana yeter ki, çocuk esirgeme kurumundaki çocuklarla da ilgili yaz vb. yorumlarla gelmeyin olur mu? Bu gibi sebebini anlayamadığım ve amacını aşan yorumlar, bunun gibi postların altından bir kıyaslama unsuru gibi duruyor çünkü...
Zaten o gibi hayırlar, bir post konusu da olamaz, olmamalı...
Fakat iletmemi istediğiniz çağrılar varsa, benimle iletişime geçin, takipçi sayımın çok olduğu platformlarda seve seve paylaşırım...
Bu yazı bir kişiye bile ulaşsa ve onun ne yapabilirim sorusuna cevap verebilse, benim ve benim gibi düşünler için büyük mutluluk olur...
Gönderen ecefobi zaman: 23:41 | Etiketler: kedi, kopek, sokak hayvanlari, yardim | 8 yorum | Bunu E-postayla Gönder BlogThis! X'te paylaş Facebook'ta Paylaş |
-
MİMLEDİLER BENİ!
8 Ağustos 2014
Gecikmeli de olsa tanrıça mimi yanıtlarım hemen aşağıda.Geçmişin olmasaydı bugün ortaya koymakta olduğun şey ne olurdu?Kariyerime daha fazla odaklanırdım.Annen ve Baban senin için neyi ifade ediyor?Zor zamanlarımdaki kaçış adresim.İmkansız olduğunu düşündüğün her şeyin kapılarını açmak için ne kadar gönüllü olurdun?İçimdeki sesi dinlerdim ve bana gerçekten de güzel şeyler söylüyorsa, neden olmasın?Şuan kimsin ve ne kadar büyük, parlak ve faydalı bir macera ortaya koyacaksın?Aslında şu an gayet de tökezlemiş durumdayım ama hala düşmedim ve maceramı ben de merak ediyorum.Kalbin daha önce kırılmamış olsaydı ne kadar neşeli, olağanüstü, değerli ve tümüyle doyurucu bir ilişki içerisinde olurdun?Sanırım empati gücünden yoksun bir ilişki içinde olurdum. O kalplerin de bir kırılma nedeni vardır belki ;)O zaman ben de mimliyorumElf Ana ve Melodi Erkan 'ı :)Gönderen ecefobi zaman: 19:06 | Etiketler: mim | 2 yorum | Bunu E-postayla Gönder BlogThis! X'te paylaş Facebook'ta Paylaş |
-
BAŞKA TÜRLÜ BİR ŞEY
7 Ağustos 2014
Resim yazısı ekle
Bu (tam anlamıyla) bir tatil postu değildir!
İzmir sıcağından bunaldığım geçtiğimiz haftasonu, arkadaşlarımın da çağrısına kulak verip, kamp çadırını kucakladığım gibi, soluğu Datça yollarında aldım.
Zor zamanlardaki en iyi ilaç olan dost, doğa ve deniz 3 lüsüne, Datça'yı da ben ekledim.
Kamp dediğime bakmayın, aslında pek de kamp insanı değilimdir. Zaten çok deneyimim de olmadı bugüne kadar. Fakat o sıra başka yer deselerdi de, hiç farketmez kabul ederdim.
Meğer bu şehir, bu insanlar ve geride kalanlar beni ne kadar bunaltmış... Ne kadar da ihtiyacım varmış...
Dedim ya, tam anlamıyla bir tatil postu değil bu. Sadece insanın duygusal olarak hissettiklerini doğayla kucaklaması da serde varmış. Gecenin 3 ünde denize girmek (her zaman) sarhoşluktan değil, denize tamamen kendini bırakmasındanmış. En sevdiğin şairlerden birinin yürüdüğü yolları, kafanda dizeleri yankılanırken turlamak en iyi ilaçmış. O son kahvenin bıraktığı telveler, her zaman fal değil, geçmişe sünger çeken kendime, yeniden ve dolu dolu bir merhabaymış.
bir yıldırım çarpması benim istediğim.
okyanusa dökülen nehirin suyunun okyanusa karışması.
göktaşının paris`te yalnız yürüyen adamın başına düşmesi.
bir güneş tutulması benim istediğim.
bir aşk tutuşması.
bin aşktan kaçarken benin rastladığının sen olması.
sığamadığım şehirlerin hepsinin bana ev olması.
tutuşturulan hüzünlerin lacivert bir gecede bir şarap şişesinde yakılması.
başka türlü bir şey benim istediğim.
bu çağda olmaz olası.
geceye sığmaz yaşanması.
gündüzde hep eksik kalması.
başka, başka bişey.
bir yıldırım çarpması.
bir yanardağ faciası.
öyle bir gelmelisin ki bana ben lal kalmalıyım.
kulaklarım duymamalı bir daha başka bir sesi.
gözlerim görmemeli başka bir yüzü.
deste deste biriktirdiğim yalnızlığım yanında erimeli.
yüzümde bir sarhoş gülümseme gezinmeli.
mevsimler anlamsız, mevsimler şaşkın düşmeli.
aşk,
öyle bir çarpsın ki beni o ben ben olmayayım dediğim gecelerin cevabı olmalı.
kaçtığım sokaklardan sana sığınmalı.
aşkından harap bitap düşmüş olmalı.
seni sevmekten, seni sevmekten başka çıkışım olmasa...
aşk kapımı öyle bir çalsaki benim o kapım bir daha kapanmasa.
topladığım deniz kabukları sahibini bulsa.
gecelerde ve yalnız işlediğim o hatlar bir mana kazansa.
mana.
manam sana kaysa.
senle var olsa bu hayat.
ve bir gün yine seninle yok olsa.
hiçbir taht hiçbir saltanat bana senden başkasını hatırlatmasa.
haremdeki cariyeler azad olsa, sultanlık yıkılsa ben sana sığınsam.
kaçak bir padişah olarak sadece aşkına sığınsam.
bana baksan.
beni anlasan.
bana baksan.
bana baksan.
sen bana baksan o anlar zamanın hükmünden çıkar.
senin gözlerinin değdiği gözlerim öyle bir hal alır ki
ne bir daha göreceği şeyler onun için anlamlıdır ne de geçmişinde gördükleri.
an hüviyetsizdir artık.
an aşka bulanmıştır.
an aşkla yıkanmıştır.
aşkın değdiği bir şeyin hiç eskisi gibi kaldığını duydun mu sen?
aşkla eriyen dudaklarının dudaklarıma değmesi nasıl bir ateş yakar bende hiç düşündün mü sen? küresel ısınma dedikleri yanında anlamsız kalır.
buzullar erir.
bu dünya bir alev topuna döner.
gece ve mum ışıkları aydınlatırken odayı.
senin aşk kokan bedenin.
cennetin hangi bahçesinden çalınmış bu topraklar.
sırtın.
sırtındaki o ben.
boynundaki ufak izin.
hangi cennet bahçesi kokunu taşır?
hangi çiçekte hangi koku senin kadar anlamlı olur.
gece.
ve biz ikimiz birer göktaşıyız.
uzayın derinliklerinde birbirimize doğru bilinmez bir hızla seyreden.
birazdan tutuşacağız.
ve bu tutuşmadan ne sen sağ çıkabileceksin.
ne de ben.
liman olan aşka nasıl sığınabilirim?
nasıl bir kaptanım ki ben bu gemiyi bir türlü kontrol edememekteyim.
soğuklarda güvertede yani bu yapayalnız ruhta bir gömlek bir ceket gezinmekteyim.
istanbul.
aşk eğer sen olsa idin.
ve istanbul istanbul
olmasa idi ben onu fetehederdim.
adını o şehre verirdim.
yüzyıllarca seni bilsinler ve sana aşık olsunlar diye.
aşk.
hangi denizin kıyısındasın sen.
hangi kumsalda duruyor ayak izin.
başka türlü birşey benim istediğim.
bir kadın bir erkek arasında geçen.
ve içinde sadece mana bulunan.
Can Yücel
Resim yazısı ekle
Gönderen ecefobi zaman: 17:42 | Etiketler: can yücel, datça, kamp, şair, şiir, tatil | 2 yorum | Bunu E-postayla Gönder BlogThis! X'te paylaş Facebook'ta Paylaş |
-
WATSONS YEŞİL ÇAY MASKESİ
6 Ağustos 2014
Ve bir ürün yorumuyla daha birlikteyiz...
Geneliyle yeni aldığım ürünleri değil, kullanıp bitirdiğim ya da bitirmek üzere olduğum ürünleri yorumlamaktan keyif alıyorum. Böylelikle hem kendimi, hem de postu okuyanları yanıltmamış oluyorum.
Ürün etkileri her cilt tipine, dolayısıyla her kişiye göre farklılık gösteriyor olsa da, en azından bir fikir edinebilmek adına bu tip postlara devam edeceğim. Çünkü ben de takip ettiğim bloglarda en çok kullanılıp da yorumlanan postları okumayı seviyorum.
Bugün sizinle paylaşacağım ürün ise, henüz bitirmediğim ama defalarca kullandığım, en sonunda da yorumlanacak kıvama getirdiğim bir maske.
Watsons Green Tea Antioxidant Maske' ye dair bendeki izlenim ''başarılı''. 300 g. lık koskoca bir ambalajı doldurmasına rağmen, fiyatı ambalajıyla ters orantılı diyebilirim.
Cildimi yatıştırıyor, temizliyor ve canlandırıyor. Kullandıktan sonra cildimin gerçekten de ferahladığını ve nefes aldığını hissediyorum.
Kokusu ise ne iyi, ne de kötü. Beni rahatsız etmese de inceden bir çay kokusu var doğal olarak...
Haftada 2 kere başka maske de dahil etmeden kullanıyorum. İşte olumsuzluk da burada başlıyor, keza ailece kullanmayacaksanız aylarca aynı maskeyi kullanmak zorunda kalabiliyorsunuz ve bu durum, yeni ürünler denemekten hoşlanıyorsanız, çok can sıkıcı olabilir.
Bir diğer olumsuzluğu, eğer peeling üzerine maske yapıyorsanız, kimi zaman tahriş gerçekleşebiliyor. Özellikle yanaklarımda, burnuma yakın kısımlarda bu tahrişi hissettim. Kalıcı olmayıp, ertesi gün geçti ama ben de peeling sonrası kullanmamayı öğrendim.
Yeni bir ürün değil, hatta uzun zamandır Watsons'larda mevcut ve uzun zaman daha mevcut kalacak bir ürün.
Serinin maskesi dışında bir de burun bantını denedim ama hiç memnun kalmadım ve hiçbir şekilde tavsiye etmediğimi belirtmek isterim.
Özetlersem, düşük fiyatıyla, dikkatli kullanırsanız gayet de uygun bir ürün. Mucizeler yaratmasa da, gerçekten işe yaradığı kesin. Büyük ambalaj tercih etmezseniz ve hassas bir cilde sahip değilseniz güle güle kullanabilirsiniz.
Gönderen ecefobi zaman: 16:35 | Etiketler: antioksidan, green tea, mask, maske, watsons, yeşil çay | 4 yorum | Bunu E-postayla Gönder BlogThis! X'te paylaş Facebook'ta Paylaş |
-
İYİ Kİ DOĞDUN TURGUT UYAR
4 Ağustos 2014
"yaşadığım çok kötü günler, yaşadığım anlardaki yoğunluğunu yitirdi. yaşadığım iyi günleri de unutmuşum.sonuç: anlamsız bir ortalama. neden de galiba hep tek başına yaşamaya zorlanmam. toplumsal düzen gereği, mutluluğu tek başına aramam. bin türlü (ve hala süren) hesaplı kargaşadan tek başına çıkabileceğim konusunda şartlandırılmam.
benim için ve benim durumumda olanlar için nerden bakılsa önemli olan sonuçtur. anlık mutluluklar (mutsuzluklar birikir) birikmiyor."
(turgut uyar, 1976)
Gönderen ecefobi zaman: 16:45 | Etiketler: şiir, turgut uyar | 2 yorum | Bunu E-postayla Gönder BlogThis! X'te paylaş Facebook'ta Paylaş |
-
İYİ BAYRAMLAR!
28 Temmuz 2014
Gönderen ecefobi zaman: 09:31 | Etiketler: Bayram, kedi, şeker | 5 yorum | Bunu E-postayla Gönder BlogThis! X'te paylaş Facebook'ta Paylaş |
-
PANTENE ARGAN YAĞLI ELIXIR
20 Temmuz 2014
Uzun süreden beri şööyle mucizevi bir saç ürünü arayışındaydım. Hani birine denk gelirsiniz de, işte tam da saçımın ihtiyacı dersiniz. Ne ucuz, ne de pahalıdır ve artık saçlarınız onunla canlanacaktır...Yok, açıkçası mantıksız bir giriş olurdu bu benim için. Keza ben ömrüm boyunca aradım desem yeridir. Çünkü saçlarımdan hiçbir zaman memnun olmadım, zaten hangi kadın memnundur ki?Pantene Argan Yağlı Elixir elime geçtiğinde biraz da Argan mucizesine güvendim diyebilirim. Malum, artık her markanın argan yağlı bir şeyi var son zamanlarda. Eh, Pantene' in neden olmasaydı? Belki bu sefer işe yarardı! Hem Bergüzar Korel' de memnundu :) diyerek kullanmaya başladım, kullandım ve nihayetinde bitirdim!En büyük vaadi olan saç onarımı dışında da memnun kaldım diyebilirim. Memnuniyetsizliğimin sebebi, saçımın haddinden fazla kuru olması da olabilir, Pantene'in sözünü tutmaması da...Ben ürünü geneliyle 2-3 gün aralıklarla kullandım. Çünkü gerçekten her gün kullanırsanız, her gün de saçınızı yıkamak zorunda kalırsınız. Denedim ve saçımın dalgalı, kupkuru, yıpranmış haline ve üründen birkaç damla kullanmama rağmen o yağlı görünümden de kurtulamadım. Aslında yağlı görünüm de nedir, sonuçta yağ sürüyoruz saçımıza!Sözün özü, kuru ve yıpranmış saçlarım ilginçtir ki her gün kullanırsam, literatürde yeni bir akım başlatarak, yağlı ama hala kuru ve yıpranmış saçlara dönüşüyor. Tabi her kullanımımda ucunu kaçırıp, bol kullanırsam da olumsuz sonuç veriyor.Tabi tekrar ediyorum, bu durum günlük kullanım için geçerli...Öte yandan benim kullandığım aralıklarla, gün aşırı ya da 2-3 günde bir, hele ki saç yıkamanın sonrasında kullanıldığında, işe yarıyor diyebilirim. Hatta saçlarınızla bir sorununuz yoksa ve sadece hafif bir bakım istiyorsanız, hafta da bir bile kullanabilirsiniz. Saçlar kesinlikle ağırlaşmıyor, kabarmıyor ve kuruduğunda ise çok daha doğal duruyor.
Hayır maalesef benim saçımı çok da yumuşatmadı ama saçlarım normalden çok çok daha sert, bu da bir gerçek...Kokusu yoğun, az kullanıldığı halde gayet de saçınıza siniyor ama beni pek de rahatsız etmedi.Şişesini çok pratik buldum, hatta aylık şok kürler için kullandıktan sonra atmamak akıllıca olur.Tüm şişeyi bitirmem 1,5- 2 ayı buldu diyebilirim. Saçım hala yıpranmış ve onarılmamış durumda tabi :)Bu ürün işe yaramıyor demek için, sanırım şampuan, saç kremi, maske ve yağı, yani tüm seriyi beraber kullanmak gerekir.
Başa dönersem; hayır saçımı ilk günden bu yana onarmaya başlamadı ama daha doğal ve baş edilebilir hale getirdi.
Hem fiyatıyla, hem de istediklerimin 2 sini bana vermesiyle muhtemelen tekrar satın alıyor olacağım. Bir şansı daha hak ettiğini düşünüyorum.Yani hayallerimin ürünü hala o olabilir ya da hayatımın saç ürününü bulmama daha vaktim var.
Sevgiler!Gönderen ecefobi zaman: 18:02 | Etiketler: argan, argan yağı, bakım, pantene, saç, saç bakımı | 4 yorum | Bunu E-postayla Gönder BlogThis! X'te paylaş Facebook'ta Paylaş |