Aslında bugünkü post, sinemayla ilgili olacaktı ama bu toprakların, belki de en güzel ve bu topraklara belki de en aşık insanının doğum günü olduğunu hatırlayınca, O' nunla ilgili yazmadan edemedim.
Nazım Hikmet' den bahsediyorum...
Bugün size birçok gazetede, sosyal medyada, televizyonda zaten yaşam hikayesi ve siyasi düşünceleri hatırlatılacaktır. Zaten bildiğiniz de onlarca şiiri vardır Usta' nın.
Ben yine bir mektubu okutmak istiyorum sizlere. Cemal Süreya da olduğu gibi...
Tek farkı ise, bu sefer Nazım' ın yazdığı değil, O'na yazılan bir mektup bu.
Nazım hapisteyken, eşi Piraye' nin yazdığı mektup.
Günlük, sıradan cümleler, içlerinde öyle bir aşk barındırıyorlar ki, sanki Nazım Piraye' ye, Piraye de Nazım' a dönüşüyor. Bize ise bir kadının, bir adama olan ''ölümsüz'' yolculuğunu okumak kalıyor.
BEN SENDEN ÖNCE ÖLMEK İSTERİM
Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin...
Fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım.
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
İçimden bir şey :
belki diyor.
(18 Subat 1945)
Piraye Nazim Hikmet
Not: Mektup, Piraye tarafında yazılmış olup, sonrasında Nazım Hikmet tarafından şiire dönüştürülmüştür.
İyi ki doğdun Usta, hem aşkı henüz yaşamadan bize okuttun, hem de yaşattıklarına yazma vesilesi oldun.
:( ne güzel bir aşk
Çoook hem de :(
merhaba blog keşif etkinliğinden geldim.
nazım hikmet dendiğinde akan sular durur bende.
Aşktaki samimiyete bakar mısın :)
Nerede şimdi bu adamlar nerede bu kadınlar :)
bu arada bol bol yazılarını takip edeceğim.
bana da beklerim
Günaydın Etkinlikten geldim iyiki gekmişim hem sizi takibe aldım hemde bu muhteşem mektubu okuma şansına vardım.Sevgiler
Merhaba,
Filiz Hanım iyi ki bu etkinliği düzenlemiş yoksa bloğunuzu farketmeyecektim.Yazılarınız harika. Bu arada bende Bodrumluyum ve İzmir'de yaşıyorum. Görüşmek dileğiyle
Sevgiler
Sevilay Uçak
http://lokumpilavi.blogspot.com/
cook memnun oldum ve takibe aldım, keyifle okuyacağımdan eminim ben de, sevgiler :)